Mahalleyi Cinler Bastı Masalı
Bu gün babam elinde bir karton kutu ile geldi. Kutunun içinde, on tane sarı tüylü civciv vardı. Çok şirin şeylerdi. Bizim köydeki, Gerze tavuğun civcivlerine hiç benzemiyorlardı. Bunların incecik tüyleri, sarı sarıydı. Annem de civcivleri görünce çok sevindi. Hemen bir parça bulgur ıslattı. Bir süre sonra yumuşayan bulgurları, bir gazete kağıdının üstüne yaydı. Götürüp civcivlerin önüne bıraktı. Civcivlerin içlerinde biri vardı ki, biraz daha iriceydi. O hemen bulgur tanelerini kıtlamaya başladı. Öteki civcivler de, ona bakarak aynısını yaptılar.
Artık, sabah akşam civcivlerle ilgilenmeye başladım. Okuldan geldikten sonra, bahçeden gezinen, sekiz beyaz yaratığı izler, onları yanıma çağırır; yem verirdim. Küçükken en iri olanı, arada sırada omzuma uçarak konardı. Omzumda şişinir, çok büyük bir iş başarmış; birinin edasıyla öteki civcivlere bakardı. Kimi zaman da sırayla elime alır, ağzıma aldığım ekmek parçalarını kıtlatırdım. Bir ay sonra sekiz tanesinin erkek olduğu ortaya çıktı. İki tanesini, Gülsüm teyzelerin kedisi kaçırmıştı. Kedi kaçırmasaydı, belki onlar da şimdi burada olurlardı.
Civcivlerimin artık ibikleri, kuyruklarının telekleri, belirginleşmişti. Cinsiyetleri belliydi. Evimizin küçük bahçesindeki ağaçların arasına, babam bir sırık çakmıştı. Ben ağacın dibine oturunca, horozlarım da gelir sırayla sırığın üstüne tünerlerdi.
Her gün eve geldiğimde, tüneğin üstünde bana doğru uçarak, çeşitli hareketler yapıyor, etrafımda döner dururlardı.
Bir gün tanımadığım bir amca, bahçemizin kapısını açıp, içeri girmek istedi. Adamın kapıyı açmasıyla, horozlarımın uçarak adama, saldırmaları bir oldu. Adam neye uğradığını şaşırdı. Gerisin geri bahçe kapısını çekerek, sokakta bağırarak kaçmaya başladı.
“Mahalleyi cinler bastı, “ diye, bas bas bağırıyordu.
Hem kaçıyor, hem de geriye dönüp bizim eve bakıyordu.
Gürültüyle annem çıktı dışarıya. Olanı biteni öğrendikten sonra, gülerek içeri girdi. Gelen adam dilenciymiş. Bahçeye geri döndüğümde, sekizi de sırığın üstünde hazır bekliyorlardı. Beni gördüklerinde boyunlarını ileri uzatarak kimi sesler çıkardılar.
Annem:
“ Ne yaptınız o adama öyle!..” dediğinde, sanki annemin dediklerini anlıyorlardı. Sekizi birden kafalarını yana eğip kanatlarını hafiften oynattılar.
Annem horozlarımı öyle görünce:
“Bak oğlum hiç aklından çıkarma, evin hayvanları evin insanlarını tanırlar. Yabancıları da daha iyi tanırlar. Eğer eve gelen bir yabancının, kötü niyeti varsa, hayvanlar bunu sezer. Senin horozların adamın kötü niyetli olduğunu sezdikleri için, eve bırakmak istemediler,” diyerek, getirip horozların önüne bir sürü yem serpti. Oysa daha yem zamanı değildi. Eskiden olsaydı hemen üşüşürlerdi yemin üstüne. Nedense bu sefer hiç de acele etmediler. Demek ki henüz acıkmamışlardır , diye, düşündüm... ama annemin:
“De haydin nazlanmayın,” sözüyle kaşla göz arasında, saldırdılar buğday tanelerine...
O günden sonra mahalledeki çocuklar gelip, bizim bahçe kapısını açıp, kafalarını içeriye doğru uzatınca, sekiz horozun sekizi birden, uçarak bahçe duvarına konar, kaçışan çocuklara bakarlardı.