pırıl pırıl güneşli güzel bir gün emekliliğin tadını çıkararak evimde dinlenirken telefon çaldı. hava öyle soğuktu ki uzanırken biraz daha ısınabilmek için üzerime aldığım battaniyeyi yavaşça atarak telefonu açtım. duyduğum şeyler hayatımı değiştirecek nitelikteydi. kısa bir görüşmeden sonra telefonu kapattığımda beş saniye önce bedenimde başlayan titreme ve yüreğimdeki acının daha da yoğunlaşarak arttığını fark ettim. odadaki eşim de meraklı gözlerle bana bakıyor ve ne olduğunu merak ediyordu.bir an için kendimi toparladım ve bundan sonraki yaşamımda her tekrarladığımda beni kahredecek cümleyi fısıldadım: oğlumuz öldü. cenaze namazı için cami önünde toplandığımızda eşim nazlının haykırışlarını hiç unutamıyorum. eşim bütünüyle kendinden geçmiş bir şekilde vefat eden oğlumuz veyselin adını sayıklıyor, ağıtlar yakıyordu. evet, tek çocuğumuz ve biricik oğlumuz veysel ölmüştü. allahın takdiri böyleydi. bundan sonra bize düşen görev onun ruhu için bol bol dua etmek olacaktı. polis ve biz dahil hiç kimse oğlumun nasıl öldüğünü ya da kim tarafından öldürüldüğünü bilmiyordu. polisin söylediğine göre otoyolun kenarında boş bir arazide cansız bir şekilde bulunmuş. yapılan otopside darp izlerine rastlanmış ve göğsünde bir mermi tespit edilmiş. bu olay üzerinde geniş çaplı bir araştırma başlatıldı fakat en sonunda gelinen noktada hiç bir şey bulunamadı. aslında beni bu hale getiren olay ise oğlumun ölümünden yaklaşık altı ay sonra gerçekleşti. bitkin ve uykulu bir şekilde kanepede uzanırken bir anda kapı çaldı. kapıyı açtığımda siyah takım elbiseli uzun boylu bir genç gördüm. genç: - Ölen oğlunuza ne olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? ben söyleyeyim isterseniz. bize çok fazla kumar borcu vardı. ne zaman borcumuzu almak için yanına gitsek çeşitli bahaneler ileri sürüyor ve bize ödeme yapmıyordu. yine böyle bir gün onu arabamıza alıp tehdit etmeye başladık. daha sonra bize karşı çıkmaya başlayınca göğsüne bir kurşun sıktık ve onu otomobilden aşağıya yol kenarına attık. evet moruk umarım artık rahatlamışsındır. adamın bu sözleri beni inanılmaz derecede etkilemişti.ne diyeceğimi bilemiyordum. tam anlamıyla şok olmuştum. kendimi toparlayıp bikaç şey fısıldadım: - hayır, hayır benim oğlum böyle şeyler yapmaz. Öyle bir insan değildi. oğlum kumar oynamaz. adam bir anda silah çekip alnıma doğrultarak şöyle dedi: - Şimdi ya oğlunun kalan borçlarını sen ödersin ya da sonun onun ki gibi olur. adama parayı vereceğimi söyledim ancak bir şey öğrenmek istediğimi belirterek oğlumun göğsüne kurşunu kimin sıktığını sordum.Çocuğumun katilinin kim olduğunu öğrendikten sonra adama beni oğlumun katilinin yanına götürmesini, parayı ise ondan sonra vereceğime dair söz verdim.İçeri geçtim ve bana babamdan miras kalan tabancamı alıp adamın arabasına binerek kin beslediğim o katilin yanına gitmek için yola çıktık. nerede olduğumuzu bilmiyordum. adam bir anda durdu ve otomobilin kapsını kısa boylu ama irice, kaslı bira açtı. beni yanına alan adam başını arkaya yaslayarak; İşte bu kapıyı açan adam dedi. tam o anda yanımızdan bir polis otosunun geçtiğini fark ettim. hemen araçtan inerek tabancamı çıkardım ve henüz arabaya binmemiş olan çocuğumun katili olan adama dört kez ateş ettim.diğer adam kaçtı. polis ateş ettiğimi görür görmez durdu ve tutuklandım. hayatımın sonuna kadar yaşamımı sürdüreceğim hapishanedeyim. ancak hakime de söylemiştim. pişman değilim.